Ayşe ŞASA’nın kaleme almış olduğu gerçekle gerçek olmayan
arasında gidip gelen bir akılda gezinen düşüncelerden kaleme alınmış olunan..
Elinize kitabı aldığınızda incecik ve bir çırpıda okunur düşüncesine
kapıldığınız,fakat daha kitabın ilk sayfalarından anlatımdaki anlamları çıkarmaya
çalışırken kendinizi bulduğunuz bir kitap desem daha doğru olur herhalde = )
‘’Ayşe şasa'nın
bireysel deneyimi, modern aklın esiri olan insan tekinin kurtuluşunun, bir tür
delilikten,başka bir deyişle divaneliği göze almaktan geçtiğini söyleyenleri
haklı çıkarıyor.Ayşa Şasa'nın seyir defteri aslında 68 kuşağının bir başka
öyküsüdür.Hakikat sandığı idealler uğruna gemisini kayalıklara sürme cesaretini
göstermiş bir neslin farklı bir hikayesi.Ne moderniteyi kavrayabilmiş,ne de
gelenekle sağlıklı ilişki kurabilmiş nesilleri üreten çağdalaşma projesinin
tükendiği noktaya işaret ediyor;kendi bireysel deneyimi ışığında.''
Daha On sekiz'inde kendisini "ben marksist'im" diye tanımlayan ve sınıflandıran ŞASA'nın hayat macerası yazdığı senaryolarla, kendisini ve fikirlerini sinemaya adamasıyla başlıyor.Dünya görüşünü ve duruşunu beyaz perde vasıtasıyla, kitlelere yaymayı kendine görev edinen genç senarist, 1968'de senaryosunu yazdığı "utanç" filmiyle -kendi ifadesiyle- bir "arasat" dönemi yaşamaya merhaba der; bu dönemde "kendi ruh çelişkilerini okuyan" ŞASA, bu okumalar neticesinde "ağır bir kimlik bunalımı"na düşer.
Daha On sekiz'inde kendisini "ben marksist'im" diye tanımlayan ve sınıflandıran ŞASA'nın hayat macerası yazdığı senaryolarla, kendisini ve fikirlerini sinemaya adamasıyla başlıyor.Dünya görüşünü ve duruşunu beyaz perde vasıtasıyla, kitlelere yaymayı kendine görev edinen genç senarist, 1968'de senaryosunu yazdığı "utanç" filmiyle -kendi ifadesiyle- bir "arasat" dönemi yaşamaya merhaba der; bu dönemde "kendi ruh çelişkilerini okuyan" ŞASA, bu okumalar neticesinde "ağır bir kimlik bunalımı"na düşer.
Ve bu dönemde geçirdiği kimlik bunalımlarını,düşüncelerin hatta ,bazı doktorlara göre hastalığını kendi adına günce tutarak
bizlerle paylaşır..
Yaşadıklarının ve yazdıklarının en güzel özetide sanırım bu
paragrafla açıklamış bulunmaktadır;
Akıllılar
dünyasının bir kıyısında, sisli bir dağ başında çöreklenmiş, dünyayı kendimce
anlamlandırmaya çalışan bir deliyim. Akıllılardan çok farklı olduğumun
bilincini her an taşıyarak, onları gözetliyorum. Sürekli, duygularımı ve
düşüncelerimi, akıllıların dünyasına özgü tarzda kodlamaya çalışıyorum. Başka
türlü, iletişim kurmak, konuşmak imkânsız olur. Ben başkalarını gözetlerken, bir
başka göz beni gözetliyor. Beni gözetleyen o gözü gözetleyen başka bir göz daha
var. Daha ötelerde, onu da gözeteyen bir göz var. Mutlaka kadar zincirleme
giden bu korkunç yabancılaşma ve gözaltı duygusu içinde, ancak Allah, en uçta
Allahın var olduğu inancı güven verebilir.
..KEVSER APARI..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder