1 Ağustos 2012 Çarşamba

AŞKIN CELLADI




         

    Doğmak,büyümek ve yitip gitmek..
Irvin D.YALOM bu üç konular üzerine öyle takılı kalmışki bu eserini tamamen içindeki her bir hikayaye işleyerek bizlere sunmuş.
İçinde birbirlerinden farklı kişiliklerin farklı hikayeleri bulunmaktadır.
Bunlar:
''Aşkın Celladı''
''Tecavüz Yasal Olsaydı''
''Şişman Bir Hanım''
''Yanlış Çocuk öldü''
''Benim Başıma Geleceğini Hiç Düşünmemiştim''
''Usulca Gitme''
''iki Tebessüm''
''Üç Açılmamış Mektup''
''Terapide Tek Eşlilik''
''Sahibini Arayan Düşler''




Psikoterapist Irvin D. Yalom’un bu kitapta ısrarla değindiği yalnızlık, ölüm korkusu ve  yaşama amacını yitirme gibi, hiçbirimizin görmezden gelemeyceği  temel insanlık rollerine dair kaygılarından rahatsız olan hastalarıyla yaptığı çalışmalardan seçtiği hikayelerinden oluşmaktadır.
 ''Dr.Yalom bu öyküleri aktarırken, bir insan olarak psikiyatrın terapi sürecinde karşılaştığı güçlükleri de, duygusal ve sürükleyici bir dille anlatıyor.''
Ve çoğu zaman Yalom'un hastalarıyla birlikteyken onlar anlatırken, kendi içine dönüp eleştirel bir şekilde kendini incelemeside dikkat çekmekte..

Kitap parça parça hikayalerden oluşmasından kaynaklı anlatımımdan sizi tam anlamıyla doyuramadığımı hissettim.Bu yüzden sizlere kitabın önsözünden bir miktar paylaşırsam belki okumaya dair fikirleriniz birz daha hareketlenebilir : )

                                                                  Önsöz
Şöyle bir sahne düşünün: birbirlerini tanımayan üç dört yüz kişiye çift çift ayrılmaları ve eşlerine şu bir tek soruyu tekrar tekrar sormaları söyleniyor: “Ne istiyorsun?”
Daha basit bir şey olabilir mi? Masum bir soru ve onur yanıtı. Oysa ben, bu grup alıştırmasının beklenmedik güçte duygular uyandırdığına defalarca tanık olmuşumdur. Çoğu kez birkaç dakika içinde oda yoğun bir heyecanla sarsılır. Erkekler ve kadınlar  hem hiç de çaresiz ve yoksul olmayan, başarılı, sağlıklı, iyi giyimli, yürürken ışıltılar saçan İnsanlar  ta derinlerinde çalkantılar yaşarlar. Sonsuza dek yitirmiş oldukları kişilere  ölmüş ya da yanlarında olmayan anne ve babalara, eşlere, çocuklara, arkadaşlara  seslenirler: “Seni tekrar görmek istiyorum.” “Sevgini istiyorum.” “Benimle gurur duyduğunu bilmek istiyorum.” “Seni sevdiğimi ve bunu sana hiç söylemediğim için ne kadar pişman olduğumu bilmeni istiyorum.” “Dönmeni istiyorum  Öyle yalnızım ki.” “Hiç yaşamadığım çocukluğumu istiyorum.” “Sağlıklı olmak, yeniden genç olmak istiyorum. Sevilmek, sayılmak istiyorum. Yaşamımın bir anlamı olsun istiyorum. Bir şey başarmak istiyorum. Umursanmak, önemli olmak, anımsanmak istiyorum.”
Ne çok istek. Ne çok özlem. Ve ne çok acı, yüzeye ne kadar yakın, yalnızca birkaç dakika derinde. Yazgı acısı. Varoluş acısı. Hep orada olan, yaşam zarının hemen altında sürekli uğuldayan acı. Ulaşılması böylesine kolay olan acı. Pek çok şey  basit bir grup alıştırması, birkaç dakikalık derin düşünce, bir sanat yapıtı, bir vaaz, kişisel bir kriz, bir kayıp  bize en derindeki isteklerimizin hiçbir zaman gerçekleşemeyeceğini anımsatır: genç kalmak, yaşlanmayı durdurmak, yitirdiğimiz insanların dönmesi, ebedi aşkı bulmak, himaye edilmek, anlam ve önem kazanmak, Ölümsüzlüğe kavuşmak.
Ne zaman ki bu ulaşılmaz istekler tüm yaşamımıza egemen olur, o zaman yardım almak için aileye, dostlara, dine  bazen de psikoterapistlere  yöneliriz.
                                              
             Ölümü bir korku gibi değilde,bir kavuşma anı gibi görmeniz dileğiyle..
                                                                           
                                                                                                 .. Kevser Aparı'dan sevgilerle..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder